6 Haziran 2014 Cuma

Erkegim


Saçlarım uzundu, tıpkı bir kadın gibi görünüyordum. Sakalım bıyığım da yoktu. Zaten olsalar beni giriş kapısından girdirmezler. İstemez miyim ben şöyle bir pala bıyık bırakmayı? İstemez miyim ben o çift bıçaklı jiletle tıraş olmayı? Sevmiyorum pembeyi yada kırmızıyı zorla mı? Sevmiyorum o göz kamaştıran ışıltıya sahip cilalı tırnakları. Nasıl çekiyorlar gözlerine o rimel dedikleri fırçayı? Düşündükçe tuhaf oluyorum.

Yine kırmızı bir gündü. Bizim lisenin kızıl üniformasıyla herkes çok sıradan görünüyordu. Tüm kızlar tişörtünün altına o iğrenç bir sarı olan hardal rengi eteklerinin boyunu bacaklarının en üst mertebesine getirmek için 6 kat katlayarak yukarı çekmişlerdi. Benim pantolonum vardı, kenarları yeşil çizgili olan beyaz spor ayakkabımın bağcıklarını örtecek kadar uzun olan bir pantolonum. Hep bol giyinirdim diğer kızlar gibi değildim, hiç de olamamıştım. Benim tişörtüm uzunluğu onların eteklerinin bacaklarını kemirdiği hizadaydı.
Çok dediler bana 'Erkek Fatma' diye tamam erkekliği kabullenebilirim ama Fatma falan değildim. Sadece erkek gibi hissediyordum. 

4. dersin ortalarındaydık. Sınıf, saray haremi gibi kendi ortasından ikiye ayrılmıştı. Kızlarla erkekler hiçbir zaman beraber oturmazlardı. Ben o gün ilk defa arka cebinde çakı taşıyan, gömleğinin sol üst cebinde ince boncuklu gümüş tesbih besleyen erkeklerin yanında oturmayıp ait olduğum yere oturdum daha doğrusu zorla kızların yanına oturtuldum.

Erkeklerin oturduğu sıranın arkasından bir takım sesler geliyordu. Herkesin işitemeyeceği seviyedeydi o telefonun cızırtısı. Ben duydum, onları izliyordum. Yine ergenlikleri üstlerindeydi. Hocanın son anda bana baktığını farkettim. Benim baktığım yeri oda inceledi. O erkekler arka sıralarda sınıfta yapılmayacak kadar terbiyesiz olan şeyi, porno izlemeyi hiç çekinmeden hocanın gözüne sokarcasına yapıyorlardı. 

Bir an arka sıradaki kitabın havalandığını gördüm. O üzerinde Ali'nin Ayşe'yi sevdiğini, lise 3 hatırası diye not düşüp altına 8 tane kızlı erkekli isim listesini, bir de benim yazdığım o şiirin, hani o en sevdiğim her an ezberimde olan Ahmet Haşim'min şiirinin;
'Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden 
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak 
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak' 
yazılı olduğu sıranın tüm tozlarını yutarak havada uçan Edebiyat kitabını gördüm. Ahmet Haşim'e yaraşır bir biçimde tıpkı bir tüy misali usulca süzülüyordu Edebiyat ders kitabı. Yüksek bir ses, sınıfta herkesin yönünü döndüğü, rengini siyaha satan o yeşil tahtaya çarpmasına rağmen yılmayıp tekrar tekrar yankılanarak inledi kulaklarımızda. O ses; kovuyordu kızları, tabii ki beni de... 'Kızlar dışarı, erkekler yerinden bile kıpırdamasın ve hazır olsunlar bir erkek toplantısına.' dedi Türk Edebiyatını yalayıp yutan halihazırda Edebiyat hocası.  

Taki o vakte kadar ergenliğin başlarında olduğu için sesindeki hırıltıyı yutamayan bir erkek sesi yükseldi. Bu ses, üçüncü sırada oturan bıyıkları yeni yeni terlemeye başlayan kaşının içindeki ve alnının tepesindeki sivilceler her an patlamaya hazır olan sınıfın gevezesiydi. 'Sinem çıkmasın, o da bizden sayılır. O da erkek...' dedi, beni yerin dibine sokarcasına. Gözlerimdeki alevlerin sıcaklığını ben bile hissetmiştim. Çocuğa öyle bir baktım ki çocuğun cılız yeşil gözlerinin içine, kızardı o gözler. Yaşlarını o pis sıranın üzerinden toplayacaktı az kalsın. Bu ona yetmişti. 

Evet kadındım ama süslü falan değildim. Hem diğerleri gibi saç boyasıymış, ojeymiş hiç sevmem onları, umrum olmaz. Futbol desen okul takımındaki tek kızım. Saçlarımı kestirmeyi planlıyorum. Kararım kesin nasıl hissediyorsam öyle olacağım. Bunun görüntümle hiç bir ilgisi yok. Ben erkek hissediyorsam, erkeğimdir. Görünümüm fiziksel olarak kadın olduğumu bağırsa da ben erkeğim.

4 yorum: